SAÇMANIN TİYATROSU
Absürt tiyatro yirminci yüzyılın en popüler avangard (öncü) sanat hareketi olmuştur. Günler ve Geceler oyununda “…ne gece ne de gündüz, sadece sanrılar ve algılar var…” diyen Alfred Jarry’nin yanı sıra dadaistlerin ve sürrealistlerin geleneğini de devralan absürt tiyatroda Albert Camus ve Jean-Paul Sartre’ın varoluşçu teorilerinin izlerini görmekteyiz. Eugène Ionesco’nun “İnsan dünyada kayboldukça kendisine ait tüm eylemler de delice, saçma ve gereksiz bir hale geliyor” sözleriyle de bu tiyatro stili bugün bildiğimiz yerini almıştır.
Absürt tiyatronun, mantıklı determinizmden kurtulmaya, oyunun saf eylemle sınırlandırılması amacıyla dil iletişiminin gücüne karşı çıkmaya, anonim ve anlaşılmaz bir dünyada karakterleri ilk modele, arketipe indirgemeye eğilimi vardır. Bütün kalıplara, alışılmış düzene karşı çıkar, mantık sınırlarını tanımaz, olaylar arasında bağ kurmaz, kahramanları genelde silik kişiliklerdir ve belli bir olay dizisi yoktur. Durumların saçmalığı kadar dilin kendisini yok etmesi de bu tiyatro stilini kendi alanında önemli bir yere oturtmuştur. Bu tiyatroda anlamdan yoksun bir varoluş gösterilir ve içinde insanlığın kaybolduğu mantıksız bir dünya kağıda dökülür. Absürt tiyatronun en bilinen yazarları arasında Samuel Beckett, Eugène lonesco, Arthur Adamov, Jean Genet ve Jean Tardieu sayılabilir.